Papatyagiller ailesinden,papatya benzeri mavi çiçekler açan bu şifalı bitkinin yediğimiz kısmı yeşil beyaz yaprakları.uzun süredir tüm dünyada kültürü yapılan bu sebzeyi Antik Mısır medeniyeti kanı ve karaciğeri temizlediğine inandıkları için sıkça tüketirlermiş.Gerçekten de alkali özelliğe sahip bu sebzenin kanın asitliğini dengeleyici ve toksin atıcı özellikleri de var.'Belçika hindibası' diye de anılıyor, bunun sebebi de şu;Belçikalı bir çiftçi savaş sırasında topraktan çıkardığı kökleri mahseninde kuma gömmüş ve bu köklerden birkaç hafta sonra tatlı,sulu yaprakların çıktığını görmüş ve sebzenin kullanımı hızla artmış o dönemde, ayrıca bu sebze topraksız tarım olan 'hidrokültür'le ilk üretilen sebze özelliğini taşıyor, ülkemizde de bu şekilde yetiştiriliyor.2001 yılında 'Carcinogenesis' adlı kanserle ilgili bilimsel çalışmaların yayınlandığı bir dergide beyaz hindibada bulunan iki ayrı prebiyotik maddenin deney hayvanlarında kalın bağırsak kanserine adım atmış hücrelerin 'apopitoz' denilen programlanmış hücre ölümüne gitmesini artırdığı saptandı. Apopitozis, vücudumuzun kansere karşı en önemli savunma mekanizması; bir şekilde anormalleşmiş, geni değişmiş, hasar görmüş hücreler, henüz Tıbbın bile tam olarak 'sırrını' çözemediği mekanizmalarla 'ölüme' zorlanıyor ve bazı şifalı sebzeler, meyveler, baharatlar ve bitkiler de değişen kuvvetlerde, bu muhteşem mekanizmayı indüklüyor.Bu sebze 'inülin tipi fruktanlar' diye adlandırdığımız bir grup bileşiği de bolca içeriyorlar ki Amerika Beslenme Derneği'nin yayını 'Journal of Nutrition'da 2007'de yayınlanan derlemenin başlığı şöyle: Deneysel çalışmalar gösteriyor ki inülin tipi fruktanlar kalın bağırsak kanseri riskini azaltıyorlar! 'İn Vivo' dergisinde 2005'te yayınlanan Belçika kaynaklı çalışmaya göre ise deney hayvanlarında inülin; -'metilnitrözüre' ile deneysel olarak oluşturulan meme kanseri oranını azalttı, -deney farelerine cerrahi olarak nakledilen kanser dokusunun büyümesini yavaşlattığı, -deney hayvanlarının kas dokuların yerleştirilen akciğer kanseri dokusunun yayılma oranını azalttı, -insan kanserlerinde sıkça kullanılan 6 kemoterapi ilacının etkinliğini belirgin bir şekilde artırdı! -Deney farelerine transplante edilen karaciğer kitlelerine uygulanan radyoterapinin etkinliğini artırdı! Makale sonunda şöyle bir yorum yapılmış: 'İnülin ve oligofruktoz içeren diyetlerle klasik tıbbi tedavilerin desteklenmesi, yeni, toksik etkisi olmayan ve hastaya ek bir risk getirmeyen kolay bir yardımcı tedavi olabilir!' Buna yardımcı tedavi demeye bile gerek yok aslında, 1999'da tıp literatürüne giren bir kavram var, 'fonkdisiyonel gıdalar' yani 'ilaç besinler', bütün mesele hastalanmadan önce de hasta iken de bu ilaç besinlerden akıllıca istifade etmek...Dönüp dolaşıp Hipokrates'ın dediğine geliyoruz yine: Aldığın ilaç besinin, besinin ilacın olsun!!